Özdemir İnce

Kirlenen dil sorunu

23 Ağustos 2019 Cuma

Herkesin kullandığı cümleleri telaffuz etmekten kaçının. Herkesin söylediği cümleleri söylemek için bile olsa, kendi konuşma tarzınızı yaratın. Kendinizi internetten uzak tutmak için çaba gösterin. Kitap okuyun.” (*)

***

Yukarıdaki cümlede sizi rahatsız eden bir sözcük var mı? Beni “telaffuz” sözcüğü rahatsız ediyor. Bu Arapça sözcüğün dilimizdeki anlamı “söyleyiş” ve “söyleniş”. “Telaffuz etmek” ise “söylemek” anlamına geliyor. İşin tuhafı: Cümlenin, “Dilinize özen gösterin” başlıklı bölümün sunum cümlesi olması.
Türkçenin son yozlaşması, Yeni Osmanlıcıların, AKP’nin ağzından toplumun belli bir kesiminin ağzına bulaştı. Can ve Telos yayınevlerinde editörlük, yayın yönetmenliği yaptığım sırada önüme gelseydi, üzerini kırmızı kalemle çizip yerine “söylemekten” yazardım. Editörün yetkisi, sorumluluğu ve görevidir.
Türkiye’de editörlük mesleğinin kurucusu sayılabilirim. Bu yetkiyle konuşuyorum: Yazarda, çevirmende Türkçe dil bilinci yoksa kitabı yayımlamayacaksın! Benimle çalışan yazarlar ve çevirmenler bunu çok iyi bilir.

***

12 Ağustos 2019 tarihli Hürriyet Kelebek ekinin son sayfasından bir örnek: “Mustafa Sandal’ın konserinde sana ithafen söylediği sözler bir kadın olarak hoşuna gitti mi?”
Söyleşiyi yapan Hürriyet çalışanı “ithafen” sözcüğünün anlamını bilmiyor ve “hitaben” yerine kullanıyor. Yazarın kitabını birisine adamasına “ithaf” denir. Oysa o, “...senin için söylediği sözler” demek istiyor. Anlaşılan Hürriyet’te sayfa editörü ve düzeltmen yok. Varsa, onlar da bilmiyorlar: Birisine adayarak bir iş yapmaya “ithafen” denir.

***

Bir zamanlar Cumhuriyet gazetesinde müthiş bir “müsahhihler” kadrosuna vardı: Mustafa Baydar (Yazar), Sadi Borak (Yazar, Atatürk uzmanı), Niyazi Ahmet Banoğlu (Yazar, tarihçi, Atatürk dönemi uzmanı), Kemal Özer (Şair), Adnan Özyalçıner (Öykü yazarı), Konur Ertop (Deneme yazarı), Doğan Hızlan (Yazar ve eleştirmen). Hepsi onlarca kitabı olan edebiyat adamı idi. Adlarını ansiklopedilerde bulabilirsiniz.
Bu kadro Başyazar Nadir Nadi’nin ve yazarların makalelerini, yayımlanan her satırı okurlar ve düzeltirlerdi. Cumhuriyet gazetesinin saygınlığında çok büyük payları vardı.
Ayrıca neredeyse her ortaokul ve lisede çok önemli Türkçe ve edebiyet öğretmenleri vardı. Yahya Kemal, Necip Fazıl, Arif Nihat Asya, Ahmet Hamdi Tanpınar, Behçet Kemal Çağlar, Behçet Necatigil gibi.

***

Sıra Türk dilinin en büyük katillerine geldi: Başta spor spikerleri olmak üzere bütün televizyon spikerleri, özellikle de kadınlar... Galatasaraylı futbolcu Diagne’nün adının nasıl söyleneceğini kendisine sormadan adama Cakne deyip duranlar; sanki Türkçede “kuşak” ve “nesil” sözcükleri yokmuş gibi “jenerasyon” sakızı çiğneyenler... Sanki sokaktan ya da “cemiyet”ten alınıp ekrana çıkarılmış gibi hımhım (burundan) konuşan, söyledikleri anlaşılmayan kızlar...

***

Artık TRT’nin kuruluş yıllarından söz etmem gerekiyor. TRT haber merkezini 40-50 yaşlarında, deneyimli, ciddi öğrenim görmüş Ankara gazetecileri kurmuştu. Dil denetimi yapan Redaksiyon Şubesi’nin başında dünyanın sayılı muhabirlerinden Haluk Tuncalı vardı. Yardımcısı şair ve yazar Ahmet Oktay idi. Ahmet’in onaylamadığı tek satır ekranda okunamazdı. Spikerler, radyonun sınavla alınmış, diksiyon kurs ve sınavından geçmiş spikerleriydi. Türkçenin söylenişi onlar sayesinde düzeldi, bütünleşti.
1969’da TRT Dış Haberler’de çalışıyordum. Yıl sonunda TRT Genel Müdürü Adnan Öztrak, yardımcısı Semih Tuğrul, Televizyon Dairesi Başkanı Mahmut Tali Öngören ve Ankara Televizyonu Müdürü Erhan İmset’in ortak kararı ile Öndenetim ve Redaksiyon Şubesi’ni kurmak üzere televizyonda görevlendirildim. Bütün program metinleri, film ve belgesellerin seslendirme metinleri şubenin onayı olmadan yayımlanamazdı. Seslendirme sanatçılarına ve devamlılık spikerlerine danışmanlık yapılırdı.
O dönemde TRT Haber ve TV program daireleri Türkiye’nin Türkçe ve dilbilgisi öğretmenleri idi. Bilginize...

(*) Timoty Snyder, Tiranlık Üzerine, Olvido Y. S.52



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları