Çirkin bir resim...

01 Ağustos 2019 Perşembe

Belediye seçimlerinin sonuçlarının sarsıntıları (özellikle İstanbul’da, iktidarda yarattığı şok, muhalefette yarattığı heyecan) yatışır, taşlar yerine otururken oldukça çirkin bir resim şekilleniyor.

Korku...
Varlıklarına yönelik bir tehditle (isyan, beklenmedik seçim sonucu) karşılaşan iktidarlar, tehdidi savuşturduktan sonra, tehdidin kaynağını kurutmaya yönelik kurumsal ve ideolojik önlemler almaya girişirler. Genelde baskıyı artırır, özgürlükleri hedef alır, birleştirici iç ya da dış düşmanlar arar, hatta tehlikeli maceralara girişmekten çekinmezler.
Türkiye’de, siyasal İslamın yönetici oligarşisi bir “beka sorunu” olarak gördüğü İstanbul yerel seçimlerinde iki şok yaşadı. İlk şok yaşanırken yayımlanan yazımda “Bu orta dönemde AKP... siyasal İslamın çıkmazını aşacak biçimde değiştirmek için çabalayacak, çabaladıkça devletin totaliter... özellikleri daha da güçlenecektir” diyordum. Gelişmeler bu beklentime uygun bir yönde, siyasal İslamın iktidarının “beka” korkusunu ağırlaştıracak biçimde ilerledi.
Muhalefetin kendine güveni yükseldi, AKP bölünme riskiyle yüz yüze. Ekonomik kriz bir türlü aşılamıyor, anı kurtarmaya yönelik, orta dönem maliyeti düşünülmeden, devreye sokulan önlemlerle yönetilmeye çalışılıyor. Oligarşi, doğası gereği kendi çıkarlarına öncelik vermeden edemez, ancak kendi çıkarlarına öncelik verdikçe, kriz yönetiminin orta dönem maliyeti, bir şok/kırılma olasılığı gittikçe artıyor.
Uluslararası ilişkilerde de iktidar ülkeyi, birbirleriyle yakından ilişkili, ancak nasıl aşılacağı meçhul krizlerle yüz yüze getirdi. Ülke S-400 /F-35 krizinin de katkısıyla, Rusya ile ABD/Batı arasında adeta bir paylaşım konusu oldu. İdlib’de savaş davullarının sesi giderek yükseliyor. Doğu Akdeniz’de ülke, çok geniş bir koalisyonun karşısında yalnız kaldı; NATO ve AB üyesi ülkelerden biriyle bir sıcak temas riski artıyor.
AKP’nin siyasal İslamın iktidarını koruyabilmek için hem bu krizlerin hepsini birden yönetebilmesi, hem de AKP içindeki ve dışındaki muhalefetin yaşamsal bir tehdide dönüşmesini önlemesi gerekiyor.

Ve tepki...
Deneyimli gazeteci, Murat Yetkin’in “Erdoğan sistemi daha da güçlendirme hazırlığında” (Paraanaliz, 29/07/19) başlıklı yazısındaki tespitler, AKP liderliğinin, yaptığı “algı” ve “olgu” analizleri üzerinden yukarıda işaret ettiğim, şoklara yol açan tehditlerin kaynağını kurutmaya, tekrarını önlemeye yönelik önlemler alacağına ilişkin beklentilerimi destekler yöndeydi. Anlaşılan merkezin gücü daha da artırılacak, MHP’nin etkisini kıracak önlemler planlanıyor.
Diğer taraftan, benim yaptığım gözlemlerde AKP liderliğinin karşısındaki dış politika krizlerini, “ulusal çıkar”, “bağımsızlık” fantezilerinden, hatta bir savaş olasılığının yaratacağı ortamdan yararlanarak, muhalefetin momentumunu kırma yönünde kullanmaya hazırlandığını düşündürtüyor.
AKP liderliğinin Suriyeli sığınmacıları etkileyen insani krizi de kurbanlarına eziyet etme pahasında, kendi iktidarını güçlendirmek için kullanmaya başladığı görülüyor. İktidarın ve yandaş basının hızla devreye soktuğu, etnik kültürel farkları ve çelişkileri körükleyen bir ırkçı, milliyetçi algı yönetimi, “ötekileştirme” stratejisiyle, bu sorunu yaratanlar değil, sorunun Suriyeli kurbanları suçlanıyor. Sorunu yaratan AKP liderliği de bu kez ortaya çıkıp, sorun çözücü taklidi yaparak sorunun Türkiyeli kurbanlarının desteğini kazanmaya çalışıyor.
Özetle toz duman dağılır taşlar yerli yerine otururken, ekonomide kısa dönemli, krizi erteleyen ve büyüten önlemler, siyasette merkezi devletin, lider vesayetinin, böylece totaliter eğilimin daha da güçlendirilmesi, milliyetçilik, ırkçılık, yabancı düşmanlığı iklimi ve savaş davullarının yükselen sesi, ortaya çıkan resmin ana bileşenlerini oluşturuyor. CHP liderliğiyse AKP’ye, adeta bu resmi tamamlaması için 2023’e kadar zaman tanımış görünüyor.
Bu çirkin resmin gündeme getirdiği tehlikeleri anlamlandırmak için uzman bir tarihçi olmak gerekmiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları