Feyzi Açıkalın

İmamoğlu’nun Christiane Amanpour ile söyleşisi neden önemliydi

28 Haziran 2019 Cuma

Yinelenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinden üç gün sonra CNN’de ünlü programcı Christiane Amanpour, Ekrem İmamoğlu ile bir söyleşi yaptı. 

Söyleşi elbetteki program yapımcısının kişiliği yanında, Amerika Birleşik Devletleri’nin olaya bakış açısını yansıtabilme olasılığıyla da ilgi çekiciydi. 

Bant kaydı ile sunulan programda İmamoğlu’nun özenle yerleştirildiği görüntü karesi önemliydi. Konuşmacının arkasına, net olarak görülebilecek bir camii planlanmıştı. İstendiği kadar “İstanbul katmanlı uygarlıkların oluşturduğu bir şehirdir” densin, arka fondaki tercih Türkiye’nin konumlandırılmak istediği yeri gösteriyordu. 

Amanpour’un daha açılıştan itibaren kullandığı iki benzetme vardı; seçim sonucu bir “deprem” idi; ikincisi, bu savaşım “David ve Goliat” ınki gibiydi! 

Deprem tamam da, diğer benzetme ilginç oldu. Kökeni olarak ister eski Tevrat, ister İncil deyin, bir yoksul çoban olan David’in insan azmanı yarı kör Goliat’ı elindeki sivri taş ile öldürmesi bugünlere taşınmış bir mitolojik anlatımdır. 

Bu eşit olmayan güçler arasındaki savaşımdır. Bir yoruma göre de Allah’a inancı tam olan ve onu arkasına almış olan genç çobanın zaferi kaçınılmazdır! 

Böylece, daha açılış cümleleri ile Amanpour bunun basit bir belediye başkanlığı seçimi değil; hatta siyasi oluşumlar arasından ziyade, direk İmamoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında geçen bir savaşımı olduğunu ima etmekteydi. 

Bu zaferin sonrasında Erdoğan’ın, yıllardır gerileyen demokrasiyi geriye getirebilmesi adına “anlaşmaya zorlanıp zorlanmayacağını!” sordu. Demek ki demokrasi yoktu ve onu geriye getirebilecek kişi de belliydi. Bu konuda karar alabilecek kurumsal bir karar alma mekanizmasının varlığı sorgulanmıyordu bile. 

İmamoğlu, görevi devir alıp şehirdeki bir çok yolsuzluk kaynağına ulaştığında(!) bunun üstüne gidecek miydi? Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni seçilmiş bir belediye başkanının, onun hakkındaki yolsuzluklar iddiaları için soruşturma açıp açmayacağından korkmalı mıydı? Aynen bu soruyu yöneltti, Amanpour. 

Amanpour uzun tutmadığı söyleşi sonrasında canlı yayın konuğu olarak çok önemli bir isim olan Kori Schake’yi programa aldı. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Genel Müdür Yardımcısı olan Schake, üniversitede “Savaş çalışmaları” dersi veren bir hocaydı! 

İki kadın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk kez böylesine büyük bir yenilgiyi tatmış olduğunu yinelediler. Dünyadaki en çok gazeteciye hapiste tutma ölçeği ile, otoriter rejimler arasında ilk sıralarda olduğumuz belirtildi. 

Bir belediye başkanlığı seçiminin ülkedeki otoriterliği azaltma yönündeki etkisi ne olabilirdi? Seçim galibiyeti zayıf muhalefeti güçlendirecekti elbette ve bu Erdoğan’ı “disipline sokacaktı”. Hatta İmamoğlu’nun başarısı dünyadaki diğer otoriter rejimlerin normalleşmesi için de bir örnek olabilecekti! 

Peki, bu zaferin ABD ile Türkiye’nin ilişkileri açısından nasıl bir etkisi olurdu? Kurt stratejist Schake’ye göre Erdoğan için dış politika, “hala ülkenin ipini elinde tuttuğunu göstermeye yarayan bir yoldu”. Bunun için de, orada hamlelerde bulunacaktı. 

Ama Schake’ye göre, Türkiye’yi zor günler beklemekteydi. Çok problemleri vardı! Türkiye, Körfez ülkelerinden tutun da, Suriye ve Mısır’dan Amerika’ya kadar her ülke ile sorun yaşamaktaydı. Tamam, Trump ile benzer refleksleri vardı(!) ama bu tek başına olayların sonucunu değiştirmeye yetmiyordu. 

Son soru ABD ve İran arasındaki anlaşmazlıkta Türkiye’nin arabulucu olup olamayacağına ilişkindi. Schake bunun olası olmadığını söyledi. 

 

 

 

 

 

 

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları