Nâzım Hikmet, Memleket... Memleket , Nâzım Hikmet...

06 Haziran 2019 Perşembe

Moskova’da Nâzım Hikmet’i anma törenleri geride kaldı. Ama heyecanı, coşkusu, birbirinden değerli yaşanmış anları benim içimde hâlâ büyümeye devam ediyor... Kolay kolay geride kalmayacak, beni hiç terk etmeyecek...
İşte o en yoğun anlardan birkaç fotoğraf:
2 Haziran akşamı 1200 kişilik Russkaya Pesnya Tiyatrosu ağzına dek dolu... Birazdan sahnede Moğollar konseri yer alacak... Birazdan sahnede Edip Akbayram’a “Nâzım Hikmet Dostluk Ödüllü” verilecek... Kuliste bir avuç müzisyenle “gecenin” başlamasını bekliyoruz. Yılların müzisyeni Cahit Berkay ve Edip Akbayram’ı izliyorum: Sanki hayatta ilk kez sahneye çıkacaklar... Öylesine bir heyecan, öylesine bir sevinç... İnanmak zor ama öyleler işte! Neden? Çünkü söz konusu Nâzım Hikmet, yani memleket...
İçimizde en sakin, bütün bu anma törenlerinin mimarı, anma komitesi başkanı Ali Galip Savaşır. Anında her yere yetişmekte... Sahnede Nâzım Hikmet’i “vicdanın sesi” olarak niteleyecek olan da o! Evet, memleket bu akşam Moskova’da. Ve memleket, Nâzım Hikmet!
Nâzım Hikmet Vakfı adına ben konuşuyorum. Heyecandan dizlerim titriyor ama çaktırmıyorum. Gecenin 2 “Nâzım Hikmet Dostluk Ödülü”nden birini Rus Türkolog Prof. Dimitri Dimitriyeviç Vasilyev’e verirken rahatım. Profesör 50 yıllık çalışmaları arasında “Nutuk”u da Rusçaya çevirdiğini söylediğinde, sözü kapıp “Atatürk ve Nutuk bugün bile bize yol gösteriyor” dememle, alkışlarla birlikte geceye Nâzım Hikmet ve memleketin yanı sıra Atatürk de yerleşiyor...
Zülfü Livaneli, bence aynı zamanda bir konuşma ustası da... Edip Akbayram’a ödülünü verirken Nâzım’ın yanı sıra hep direnmeyi bilenleri de dile getirmesi, Edip Akbayram’ın “sahte değil gerçek ak” olduğunu vurgulaması alkışları getirecek... Edip Akbayram müziğe başladığı ilk günden beri müziğin toplumsal gücünün bilincinde bir sanatçı. Ve o gün bugün dimdik ayakta! Şimdi o dik duruşuyla Moğollar’la birlikte Nâzım Hikmet için söylediği “Başın öne eğilmesin / Aldırma gönül aldırma”da, kendisine tüm salon eşlik ediyor. 1200 kişilik koro tek ağızdan Nâzım Hikmet Memleket diyor...
Efsanevi Moğollar sahnede yerlerini aldığı andan başlayarak heyecan dozu daha da artmıştı zaten... Şimdi aralarına Burhan Şeşen katılıyor... Amcası İlhan Şeşen’in “Nâzım Hikmet, Memleket - Memleket Nâzım Hikmet” şarkısını seslendiren o. (Ve de bu yazının başlığını ve leitmotifini oluşturan)
Moğollar’ın arasına Emrah Karaca katılıyor... Ben onu izlerken babasını Cem Karaca’yı ve gelmiş geçmiş nice dimdik ayakta olanları görüyorum...
“Canlar, sazlar / Kan oldular / Kesildi teller / Durdu nefesler / Ama hâlâ / Dimdik ayakta / Ayaktalar...”
“Issızlığın ortasındayız” dostlar ama malum, çığlıklar kalleş; sessizlik dost olabiliyor... Ve bu akşam tiyatroyu dolduran, bütün şarkılara katılanlar, “Nâzım Hikmet eşittir memleket” düşüncesinde ve duygusunda buluşanlar, içlerinden “her şey çok güzel olacak” diyor...

Her şey çok güzel olacak
3 Haziran sabahı Nâzım Hikmet’in mezarı başında buluşanlar, artık içlerinden değil, yüksek perdeden haykırıyordu 23 Haziran’da bir şeylerin değişeceğine inananlar.
Kendi başına bir sanat eseri olan ve nice büyük sanatçıyı barındıran Novodeviçi Kabristanı’ndayız.
Her konuşmacı yine kısa kısa mesajlar veriyor... Ve “Her şey çok güzel olacak” diye bitiriyor... Eh bu durumda Moskova Büyükelçimizin bu çok geniş kapsamlı kutlamaya katılamaması belki de anlaşılır. Nitekim asıl tören başlamadan önce erken saatlerde kimsecikler yokken gelip Türkiye Büyükelçiliği’nin çelengini bırakıp gitmişti.
Burada beni asıl heyecanlandıran, “Biz Ankara’dan geldik...” , “Biz İzmir’den...” , “Biz bir yıldır bu geziyi planlıyoruz” diye gruplar halinde bugün buraya gelenlerdi. Nâzım Hikmet’in hasretini, kendi hasreti sayanlar koşup gelmişti törene.
Rus şairler Nâzım için yazdıkları şiirleri okurken, gencecik Rus Türkoloji öğrencileri Nâzım’ın şiirlerini Türkçe sundular. Ve işte o anlarda, koskoca adamlar ve kadınlar, belli etmemeye çalışarak hepimiz gözyaşlarımızı silmeye çalıştık.
Burada hem Nâzım Hikmet Vakfı adına, İstanbul’dan getirdiğim vatan toprağını mezara dökerken; hem PEN Türkiye Yazarlar Derneği adına getirdiğim kırmızı gül ve kırmızı tüy kalemi başucuna bırakırken bir kez daha inandım ki memleket ve Nâzım Hikmet bir bütündü. Birbirinden asla ayrılmayacaktı. Nâzım Hikmet memleketimdi... Memleketim, Nâzım Hikmet’ti.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları