Yazgülü Aldoğan

Demle bir çay, gübresiz olsun

12 Ocak 2019 Cumartesi

Bugün pespembe bir yazı yazmak istiyorum. Günlerdir kararan içinizi bir de ben karartıyorum zaten. Halbuki şu ortamızda duran çizgi var ya, onu bir adımda atlayıp karşı tarafa geçtiğinizde her şey pespembe! Hatta harika, şahane! Ekonominin ve de Hazine’nin ve hatta Merkez Bankası’nın teslim edildiği Damat Albayrak’a göre enflasyon da kontrol altında, durum gayet iyi. Bunu tartışacak değilim, (tartışanı içeri atıyorlar) sadece bazı münafıkların “4 kişilik bir aile için insani geçim endeksi en az 2 bin 500 TL olmalıdır” hesabını nasıl yaptıklarını anlamıyorum, kim bu insanlar ve onlara niye Nobel ödülü verilmiyor?
Ekonomiden anlamadığım belli, siyasetten anladığımı zannediyordum ama meğer hiç mi hiç anlamıyormuşum? Yerel seçimlerde partisinin ısrar ve hatta zorlaması üzerine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na adaylığını koyan ama neme lazım deyip Meclis Başkanlığı koltuğunu da bırakmayan Binali Yıldırım, kendisine anayasanın 94. maddesine göre istifa etmesi gerektiğini hatırlatanlara “seçime katılmanın siyasi bir faaliyet olmadığını” söyledi! İtirazlar üzerine de “bana ne, bana ne, madem öyle, seçime katılan herkes istifa etsin!” diye milletvekillerini gösterdi ki aslına bakarsanız, biraz oyunda mızıkma durumu gibi görünse de haklı? Onlar niye istifa etmiyor? Herkes istifa etsin.
Anlamadığım konulardan biri de seçmen nüfusunun denizdeki gelgit dalgaları gibi hareketliliği. AKP’li bir hayırseverin evinde birdenbire 40 kişiyi beslediği ortaya çıkıyor, Şırnak Uludere’deki seçmen nüfusu birkaç ayda 2 bin artıyor. Seçim siyasi olmasa da çok verimli, nüfus patlamasına yol açıyor!
Cumhurbaşkanının son konuşmalarını da çok beğeniyorum. Hele bir makale yazmış, New York Times, birinci sayfasından yayımladı. Makalenin içeriği Türkiye’nin tezlerini özlü ve doğru bir biçimde anlatıyor ama asıl Trump’ı gıcık edecek türde olması gazeteyi etkilemiş olmalı. Cumhurbaşkanının konuşmalarını beğendiğimi söylemiştim ya; kendi sesinden ve görüntülü olmasa şu alçak CEHAPE’lilerden biri konuşuyor zannedeceğim. “İstanbul’u mahvettiler, denizi bile betonla doldurup gökdelen diktiler” derken Ataköy’ün sahil kısmını kastediyor herhalde. Adamcağızdan saklıyorlar her şeyi, etrafında koruma ordusu filan göremiyor tabii. Arada görünce kızıyor ama iş işten geçmiş oluyor. Yoksa biliyorum İstanbul’u ne kadar sevdiğini, “ihanet ettiler” derken ne kadar üzüldüğünü. İmamoğlu’nu kabul etti, İstanbul’u konuştular. Fazıl Say’ın konserine de gidecek inşallah. Ama sakın Mozart çalmasın Fazıl, yerli ve milli olsun, Mozart deyince alınıyor işte.
Başlıktaki çay nereden çıktı derseniz TEMA Vakfı işbirliğiyle Doğuş Çay’ın Rize’de kimyasal gübrelemeyi nasıl önlediğini ve organik çay tarımını teşvik ettiğini anlatacaktım. “Her Dem Toprak İçin” projesinde toprağı koruyarak tarım yapmak için 10 bin üreticiye eğitim verilmiş, hem de tıpkı Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi öğretmen, din adamı, muhtar, kadın, öğrenci dahil bütün sosyal çevreleri ve her imkânı kullanarak. Bölgenin neredeyse tek geçim kaynağı çay ve toprak bunun için çok önemli. Toprağın verimliliğini korursak çay filizi güzel olur. Proje, budama ve çapalama eğitimi ile devam ediyor. Çay içtik, tatlı konuştuk ama nasıl?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları