Yazgülü Aldoğan

Umutsuzluk, güvensizlik sarmışken hepimizi...

27 Aralık 2018 Perşembe

Ayça Sertkaya’nın (Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Seramik Bölümü) “Değersizleşen İletişim” adlı çalışmasının önünde uzun süre duraklıyorum. Duvarda alçıdan posta güvercinleri, asılı gibi duruyor. Ayaklarındaki mühürleri bozulmamış mesajların okunmamış oldukları anlaşılıyor. Ayça, burada, mesajın yani iletişimin verilmesinin önlendiğine dikkat çekiyor. Güvercinlerin altında yere kadar uzanan beyaz bir bezde ise kör alfabesiyle yazılmış yazıları elbette biz okuyamıyoruz. Alın size yerine ulaşamamış bir mesaj daha. Ayça Sertkaya, bu çalışmasıyla iletişimin önemine dikkat çekerken aslında değersizleştirildiğini gösteriyor. İletişim önemli, ama ulaşamıyor, okunamıyor, anlaşılamıyor. Değersizleşiyor! Tam da içinde bulunduğum durumu özetliyor genç sanatçı adayı. Medya ele geçirilmiş. Gazete diye satılan kâğıt parçaları, ki satılmıyor aslında, pek alan da yok, bir paçavrada bile yer almayacak itham ve yalanlarla dolu olarak çıkıyor. Gerçekleri yazan, hâlâ dik duran bir iki, üç yayın organı ve fikir işçileri ise susturulmaya çalışılıyor, davalar ve cezalarla korkutuluyor.

Boşluktaki gençler
Geçen hafta sonu artık sadece sanata hizmet eden Galata Rum İlkokulu’nun salonlarında, ilki geçen yıl düzenlenen, Türkiye’deki güzel sanatlar fakültelerinin son sınıf öğrencilerinin uluslararası bir jüri tarafından seçilen işleri sergilendi. BASE 2018’i bu yıl 4 günde 10 bin kişi izlemiş. Benim yüreğimi acıtan, bu genç sanatçıların ne kadar karamsar, ne kadar mutsuz ve gelecekten ne kadar umutsuz olduklarıydı. Üstelik de bu gençler, istedikleri bir üniversiteye girmiş, bitirmiş ve hayata atılmak üzereler. Ya diğerleri? Türkiye’de 15-29 yaş arasındaki genç nüfus 18 milyon! Ve bu nüfusun yüzde 30’a yakını, 3.7 milyonu boşta geziyor: Ne okulda, ne işte. İşsiz. Boşta, boşlukta. Hâlâ eğitimin içinde olan sadece yüzde 26’sı, yüzde 33’ü ise çalışıyor. Ekonomist Mustafa Sönmez, genç nüfusun böyle harcanıyor olmasının büyük bir israf olduğuna dikkat çekiyor. Sanatçısı da aynı sıkıntıyı duyuyor ki yarattıkları işlerde hep yok oluş, yok ediş, acımasızlık yer alıyor. Gençlerimize, hepsine ne kadar yazık ediyoruz!

Bir vefa ve koruma
Neyse ki koruyabildiklerimiz de var: Safranbolu. 42 yıl önce Süha Arın, sinema dersi verdiği BYYO’ndaki öğrencileri Nesli Çölgeçen, Kemal Sevimli ve Yalçın Yelence’nin yönetmen yardımcılığında “Safranbolu’da Zaman” isimli bir belgesel çekmiş ve bu güzel Karadeniz kasabasındaki mimari yapı ve ahşap konakların fark edilerek korunmasını sağlamıştı. Süha Arın’ın anısına vefa borcuyla o günün öğrencileri, bugünün belgesel yapımcıları olan o üç yönetmen yardımcısı, Safranbolu Kültür ve Turizm Vakfı yapımcılığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle “Zamanda Safranbolu” belgeselini çektiler. Geçen hafta ilk gösterimi yapılan 40 dakikalık belgeselde ilk çekilenden görüntülerle bugün o yapıların restore edilmiş ve hayata geçirilmiş görüntülerinin yer alması, bu anlamda bir ilk de sayılır. Bugün Safranbolu, mimarisiyle, o güzelim ahşap konaklarıyla yurtiçinde ve dışında biliniyor, tanınıyor. Ama yaşaması için orada yaşamak da gerekiyor! Koca konaklar bugün birer turistik otel olmuş ama yapılan tur programlarında bir gecelik konaklama ile ne kasaba, ne doğası; ne görülebiliyor, ne yaşanabiliyor. Safranbolu’ya gitmenin, kalmanın, sadece konaklarını değil, çevresini, ormanını yaşamanın da zamanıdır. Orayı yaşatmanın, Safranbolu Zamanı! Nesli Çölgeçen, Kemal Sevimli ve Yalçın Yelence ancak o zaman yaptıkları işten mutlu olacaklar.

Hukukta emir komuta dönemi
İki koca çınarın bir işaretle pazar günü açtırılan soruşturma ile pazartesi evlerinden alınıp sorguya götürülmesinin ceza muhakemeleri usulünde yeri olmadığına İstanbul Barosu Başkanı Av. Mehmet Durakoğlu dikkat çekiyor. Rejimin değiştiğini biliyorduk ama hukuk da mı değişti? Cumhurbaşkanı konuşmasında birini işaret etti mi, ertesi gün o kişi ifadeye çağrılıyor, gereken yapılıyor. En son bir milletvekilini hedefine aldı. Hatta soruşturma açılmasını istemekle kalmadı, cezayı ve yöntemini de biçti. Önce tazminat, sonra ceza alacak, dedi. Milletvekilliği ve kürsü dokunulmazlığını bile umursamadı. Peki, bu talimata uymayacak yargıç var mı? Bu emir komutanın sonu nereye gidiyor?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları