Kafası karışık ülkede siyaset konuş(ama)mak!

20 Aralık 2018 Perşembe

Hangi rejimde yaşadığımızı kimse tam bilmiyor. Adı Cumhurbaşkanlığı tek adam rejimi mi, başkanlı gösterişli parlamentolu rejim mi, anlayan beri gelsin!
Demokrasi mi? Evet, TV’lerde veya gazete sütunlarında hâlâ tartışmalar var. Atatürk döneminde demokrasinin bir diğer adı “serbest münakaşa” idi. Bugün kullanacağımız tanımlamalara bu girmez! Bizimki, demokrasi kılıflı sözde tartışma ortamından ibaret. Muhalefet milletvekillerinin bile tazminatların ortasında sürekli dava, baskı tehdit eşliğinde tuhaf bir yaşam alanı var!
İktidar yine ağır tehditlerle coştu. Bu ülkede gücü ellerinde tutanların demeçleri, gidebileceği yere kadar engelsiz ulaşır. Eleştirel yorumlar ise, hemen inceleme konusu olur, cımbızla şaibeli yorum ve suç unsuru aranır!
Sayın Cumhurbaşkanı, Fırat Nehri’nin doğusuna planlanan operasyonla ilgili olarak, “Terör örgütleriyle mücadelemizi, hiç aralık vermeksizin devam ettiriyoruz. Açtıkları çukurları onlara mezar edeceğiz” dedi. 61 yaşıma kadar, bir liderden alışmadığım, görmediğim, oldukça ağır ve kararlı sözlerdi.
Ardından Başkan’ın gündemine Kılıçdaroğlu ve Fatih Portakal girdiler. Onlar için kullanılan kelimeler “nispeten” daha ılımlıydı: “Çıkmışlar, sokağa davet ediyorlar. Bu ne terbiyesizliktir ya. Bir tanesi TV ekranlarından kendini, haddini bilmez, edep yoksunu çıkmış sokağa davet ediyor. Ahlaksıza bak! Zaten bunlara yargı gereken cevabı verecektir... Burası Paris mi? Gezi olaylarında, 15 Temmuz’da, zaten herkes dersini aldı. Bu ülkede bundan sonra bu tür olaylara girişenler, bunun bedelini ağır öderler.”
Ben şahsen Gezi göndermeli demeçleri duyunca, biraz şaşırdım. Neredeyse ondan birkaç gün önce, Dışişleri Bakanlığı, tam tersine Fransa’da hak arayan “Sarı Yelekliler” hakkında Fransa’ya nasıl da verip veriştirmişti! İsrail’den sonra bu sefer de Fransız polisinin kullandığı “orantısız gücü” eleştirme yoluna giderek, nasıl örnek bir demokratik tavır sergilediğini dosta düşmana göstermişti! İnanın ben de sanmıştım ki, artık hükümetimiz, gösteri hakkını kullanmak isteyenlere karşı Hollanda polisi gibi davranacak! Acaba bu çelişki ileride Dışişleri Bakanlığı’nın başına dert açar mı? Çünkü bugün açıyorum gazeteyi, bakıyorum ki CHP’li Öztrak da Başkan’ın “Gezi olaylarındaki gibi bir şeyler yapmaya tevessül edersen, bu millet 15 Temmuz’da FETÖ’cülere bu meydanları nasıl dar ettiyse yine dar ederiz” açıklamasını şikâyet ediyor!
Bence CHP’liler böyle bir ortamda orantısız güçle darp edilirlerse, hemen bu konularda uluslararası bir duyarlılık sergileyen Dışişleri Bakanlığı’na maddi ve manevi olarak sığınabilirler! (mi?)
Şimdi biz burada anayasal sokak gösteri ve yürüyüş kanunu haklarının yazılı olarak var olmalarına karşın kullanılıp kullanılamayacağını konuşuyoruz. Aslında bırakın yürümeyi, diğer haklarımıza dikkat edin!

Hangi yürümek? Konuşmak yasak!
Şayet “sivri bir isim” bir kanalda biraz fazla rahat atıp tutabildiyse, hemen rahatsız olan birileri, kanalı arayıp münasip dille, bu beyefendinin bir daha oralara kadar gelip, gece geç saatlere kadar yorulmasına gerek olmadığını anlatıyor (!)
Yer sıkıntısından ertelenmekten bir hal oldum ama, esas bu söylediklerimle ilgili diğer ana konu, Türkiye’de artık yakın (ve hatta uzak!) tarihin kesinlikle tartışılamaması: Bugün siz ideal demokratik bir düzende olabileceği gibi, ne 15 Temmuz, ne 17/25 Aralık, ne 28 Şubat, ne 12 Eylül, ne de 12 Mart 1971 veya 27 Mayıs 1960 hakkında özgürce görüşlerinizi paylaşamazsınız! Çünkü buna yeltenirseniz, her kelimeniz aleyhinize delil olarak sunulabilir! Özellikle bu konularda hükümetin resmi söyleminden farklı bir görüşü dile getirirseniz, ne darbeciliğiniz kalır ne de vatan hainliğiniz!
Size, şayet birileri “N’olacak bu işlerin sonu, bu kadar da olmaz ki!” derse, siz hemen konuyu futbol sanmış olun ve “Merak etmeyin Ersun Yanal Fenerbahçe’yi toparlayacaktır” diyerek oradan sıvışın!

Aday loto nihayet sona yaklaşıyor!
Nihayet Millet İttifakı anlaşmalı CHP Büyükşehir adayları belli oldu. Böylece süregelen “aday loto”ları sona ermiş oldu! Benim neden adayları üyelerin seçmediğini anlamam pek mümkün değil! Demokrasi çığırtkanlığı yapmaktan da bıktım. Partinin örgütü, bu durumdan ayağa kalkmadığına göre, antika olan benim! Demek ki “egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur” cümlesini yaşama geçirelim diye tepinip durmaya gerek yok! Hiç olmazsa Ankara ve İstanbul’a milletvekili aday atanmadığına sevindim. Mansur Yavaş ve İmamoğlu’nun adaylıkları hayırlı olsun! Tanju Özcan (Bolu), Ali Akyıldız (Sivas) ve Fatma Kaplan Hürriyet (İzmit) gibi başarılı milletvekillerinin aday yapılmasına ve kazanırlarsa parlamentodaki koltuklarını kaybedebileceklerine üzüldüm. Sonuçta, artık aday saptama tartışmalarını terk edip, adaylığa oturan arkadaşları destekleme vakti geldi...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları