Özdemir İnce

Evet ama yetmez (2)

07 Ekim 2018 Pazar

Utanmıyorlar, şımarıklıkları, kullanışlı budalalıkları devam ediyor. Ancak olan-bitenin, içinde bulunduğumuz siyasal gerçeklerin farkında bile değiller. Toplumda somut bir yerleri olmayacağının farkındalar artık; aşağılık duyguları giderek büyüyor. Fırsat çıkıp da yandaş basında önlerine kemik atılırsa şöyle konuşuyorlar:
“Bugün kendini ‘Atatürkçüyüm’ diye tanımlayan birçok kişi aslında son derece tutucu. ‘Ben Atatürkçüyüm’ diyenlerin geçmişte yaptığı birçok hata var aslında. Mesela ‘Atatürkçüyüm’ diyenler geçmişte dindar insanları aşağıladılar, ‘Başörtüsünden dolayı bunlar üniversiteye gidemez’ dediler.”

***

“Din, İman, Masa, Kasa” (Tekin Yayınları) adlı kitabımı aranızda okuyanınız var mı acaba?
Kitabın önsözünden birkaç satır: “Bir toplantıda din madrabazlardan biri, CHP’nin tek parti döneminde, uğradıkları zulmü konuşmacıya laf atarak hatırlatmış. Bunun üzerine konuşmacı laf atana sormuş:
‘Hangi ibadeti yapmak istedin de yapamadın? Namaz mı kılamıyordun, hacca mı gidemiyordun? …’
Madrabaz, konuşmacıyı yanıtlamış: ‘İbadeti yasaklamaya gücünüz yetmez. Siz bizi masadan ve kasadan uzak tutuyorsunuz.’
Müthiş bir yanıt. Hiç duymamıştım... Yani tüm dertleri masaya ve -özelikle de- kasaya yanaşmakmış. Bunu yapamadıkları için gerçekten de ‘zulüm’ gördüklerine, acı çektiklerine inanıyorum. Düşünsenize, kasa orada, başkaları (Örneğin: ANAP, DYP) yanaşmış ama bunlar yanaşamıyor. Bu ‘zulüm’ değil mi, onlar açısından?”

***

Cumhuriyetçilerin (Atatürkçüler ve Kemalistler) dindarları aşağıladığı iftirasının nedeni böyle işte. Cumhuriyet düşmanı mütegallibe tarafından kışkırtılan halkın hurafeci (dindar) kesiminin okuryazardan gocunması çok doğal. Cumhurbaşkanı’nın seçkin (elit) düşmanlığı hâlâ devam etmiyor mu? Bunlar, Cumhuriyet’in kuruluşunun üzerinden daha bir yıl geçmeden ayaklanmaya kalkışmışlardı. Aşağılık duygusunun, ruhsal engelliliğin kaynağı insanın kendi özündedir. Cumhuriyet kimseyi horlamamış, tersine kaynaşmış bir kitle saydığı toplumu, başta kadınlar olmak üzere, yüceltmiştir.
Türban yalakalığına gelince: Türban bir yerel başörtüsü değildir, siyasal İslamın evrensel simgesidir. İslamla hiçbir ilişkisi yoktur. Solu psikiyatrı kliniği haline getirenler cumhuriyetten intikam almak için “türban”a sahip çıktılar. Şimdi 5 yaşındaki kızlara türban vuruyorlar. Sesleri çıkmayan ‘yetmez ama evet’çilerin utanmaları gerek.
Kırk yıldır, İslam dininin, Kuran’ın “baş örtmek”ten söz etmediğini kanıtlayarak yazıyorum. Siyasal İslam gericiliğinin ülkeyi ele geçirdiği günümüzde bile ‘Sol’un ruh hastaları özgürlük adına türbanı savunuyor. İslamın müzmin hastalığının siyasal kökten dincilik (entegrizm) olduğunu görmemek için, galiba, Cumhuriyete karşı alerjik hasta olmak gerekiyor.

***

Gelelim şu “Kendilerini Atatürkçü sayanların son derece tutucu” olmaları iddiasına. “Tutuculuk” da “statükoculuk” gibi bir şey. Neyi tuttuğuna, neyi statüko kabul ettiğine bağlı. “Eğer bir hareket, toplumu ileriye taşıyıp dönüştürme perspektifine sahipse, koşulsuz ve ikircikli olmayan tarzda sosyal ilerleme perspektifine sahipse ve öyle hareket ediyorsa, o hareket ilericidir.” (Samir Amin, “Modernite, Demokrasi ve Din”, Özgür Üniversite Kitaplığı, s.87)
“Ana rahmine haklı düşenler”in, “psikiyatri kliniği solcuları”nın ailelerinden gelen kuyruk acılarının, kendi deneyimlerinden kaynaklanan Cumhuriyet düşmanlıklarının artık tedavisi yok. İyice geçirimsiz (imperméable, duyarsız) duruma geldikleri için faşistleştiklerinin farkında bile değiller.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları