Celal Üster

Bir ‘Ali Gevgilili ironisi’

13 Eylül 2018 Perşembe

“Geçende, milliyet.com.tr’de bir haber çıktı: ‘Türkiye’de ilk kez Milliyet gazetesinde bağımsız ekonomi sayfası hazırlayan usta gazeteci Ali Gevgilili, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Meslekte İz Bırakanlar toplantısında anıldı.’
Gevgilili’nin ‘Milliyet’te ilk kez bağımsız ekonomi sayfası hazırladığı’ doğruydu. ‘Usta gazeteci’ olduğu da doğruydu. Ama Milliyet’e uzun yıllarını veren Gevgilili ölmemişti ki anılsın!
Pek çok gazeteci ve yazarın katıldığı toplantıda, Gevgilili’nin yetmiş sekizinci doğumgünü kutlanmıştı. Kendisinin bu kutlamaya katılamamasının biricik nedeni, yaşamakta olduğu rahatsızlıktı.
Bu haber, henüz hayatta olan biriyle ilgili olarak İpekçi ya da Gevgilili’nin önüne gelseydi, kimbilir yüzlerinde nasıl bir ifade belirirdi ya da ne derlerdi?”

***

18 Ocak 2016 günü bu sayfada yayımlanan “Bir ‘gazete’, bir ‘düşünce’ demektir” başlıklı “Körün Taşı” bu satırlarla başlıyordu.
Ne yazık ki, o haberdeki “yanlış” bu kez “doğru” oldu; Gevgilili’yi 10 Eylül 2018 günü yitirdik. Peki, şimdi ne yazabilirdim onun için. Kuşkusuz, çok şey!
Ama yetmiş sekizinci doğumgünü kutlaması için kaleme aldığım “Körün Taşı”na göz attığımda, o yazının onun ölümüyle farklı bir anlama büründüğünün ayırdına vardım.
Ölüm, bir kutlama yazısını bir çırpıda bir anı yazısına dönüştürüvermişti.
İki yıl önceki yazının devamını aşağıda sunuyorum:

***

Ben, Memet Fuat’ın Yeni Dergisi’ne yeni yeni çeviri yapmakta olduğum günlerde Gevgilili’nin dergideki sinema yazılarının hastasıydım. O yazıların beni en çok etkileyen yanı, tek bir filmden söz ederken bile, sinema sanatının bütününe bir bakış, bir yaklaşım sunmasıydı.
Kuşkusuz, bir de, dile, Türkçeye gösterdiği özendi beni o yazılara çeken. Kaldı ki, ekonomiyle pek ilgili olmamama karşın, onun ekonomi sayfasındaki köşesini dilin tadını çıkarmak, Türkçeyi öğrenmek için okuduğumu anımsıyorum.
Ve o kılı kırk yaran Türkçesiyle, “Bir ‘gazete’, bir ‘düşünce’ demektir. Bir demet gül, bir tutam haz ya da bir avuç ihtiras değil. İşte gazete denilen şey, düşünceyi bir kişinin ya da grubun malı olmaktan alır çıkarır. Onları, bilgi, emek ve teknolojinin hamuruyla kararak, büyük sayılara çarpar. Bu, aynı zamanda, belli bir dönemin ve o dönem içinde yer alan bütün bir toplumun, güncel düzeydeki ‘yaşama tarihi’ de demektir.” diyordu Gevgilili.
Abdi İpekçi’nin öldürülüşünün ve 12 Eylül askeri darbesinin ardından gazeteciliği bırakışının temelinde, bu uğraşın gerçek anlamda ancak bağımsız olarak yapılabileceğine inanan gerçek bir gazetecinin düş kırıklığı yatıyordu.
O günlerden bugünlere, ülkemizde gazeteciliğin en temel sorunu hâlâ bağımsızlık.
İngiliz bilgin, vaiz ve yazar Thomas Fuller, ta on yedinci yüzyılda, “Gerçek, bugünlerde en büyük haber” diyordu.
Biz, üçüncü binyılın on altıncı yılında, gerçekleri haber yapanların hâlâ hapse atıldığı bir dünyada yaşıyoruz...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Irgat’ın Türküsü 14 Mayıs 2018

Günün Köşe Yazıları